OKULA BAŞLAMA ve DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
OKULA BAŞLAMA ve DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ (6-11 Yaşları)
Okul çağı, çocuğun aile yuvasından çıkıp, dış dünyaya açıldığı,toplumsal çevreye iyice karıştığı çağdır. İlkokul yıllarını içine alan bu dönem, erginliğin ilk belirtilerinin başladığı 12. yaşta son bulur.
Ruhsal gelişmesi yolunda gidilen bir okul çocuğunda cinsel kimlik iyice belirmiştir. Kızlar kız özelliklerini, erkekler erkek özelliklerini, anababa ile özdeşim sonucu kazanmışlardır. Çocukta iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı seçme yeteneği, yani üst benlik gelişmiştir. Bağımlılığı azalmış, annesi dünyasının ekseni olmaktan çıkmıştır. Bütün günü anneden ayrı olarak ya dışarda oyunda, ya da okulda geçirebilir. Çocukluk hastalıkları geride kalmış, büyüme hızını yitirmiştir. Dengeleri yerindedir, el kol becerisi daha da artmıştır.
Konuşma yeteneği ve söz dağarcığı çok gelişmiştir. Sürey (zaman), uzay, sayı kavramları yerleşmiştir. Hayalle gerçek daha kolay ayırt edilir. Somut düşünceden soyut düşünceye geçiş başlar.
Bu çağ çocuğu, oyun çocuğu gibi canlı ve hareketlidir; kabına sığmaz. Sürekli olarak bir işle uğraşır.Eve girer çıkar, hep bir şeyler getirir, götürür. Oyun, sokağa ve çevreye kaymıştır. Evde pahalı oyuncaklarla oynamak yerine, tozlu bir arsada top ardından koşmayı, saklambaç oynamayı, bisiklete binmeyi, ip atlamayı, kaydırak ve seksek oynamayı yeğ tutar.
Kızlar ve erkek çocuklar kendi aralarında kümeleşerek oynarlar. Oğlanlar takımlı oyunlara yönelir; durmadan yarışırlar. Filmlerden özenip, kendi aralarında çete kurar; yalandan kavgaya tutuşurlar. Bu yaş çocukları durmadan bir şey öğrenmek, yeni bir şey denemek, beceri kazanmak,üstünlük göstermek isterler. Övünmeye bayılırlar. Yaşıtlarıyla hem arkadaşlık kurma isteği vardır, hemde onların arasında bir beceri ve yetenek üstünlüğü ile sivrilmek çabasındadırlar. Misket oynayıp kazanmak, arkadaşlarının gazoz kapaklarını ütmek, önemli başarı sayılır.
Pul biriktirme, şeker ve çikletlerden çıkan resimleri biriktirme bu yaşta ortaya çıkar. Bir birinin sıskalığı, şişmanlığı ve kusurlarıyla alay etme çoktur. Başkasının güçsüzlüğünü, eksiğini bulup çıkardıkça,kendilerini daha güçlü görürler. Vur-kırlı serüven filmlerine düşkünlük artar. Oyunlarında, tarzanları, üstün adamları, kahramanları yaşarlar. Resimlendirilmiş öykülere, fıkralara, merak sararlar. Duydukları öyküleri, fıkraları anababaya anlatmaktan hoşlanırlar.
Bu çağ çocuğunun gereksinimlerini en iyi doyuran uğraşlardan biri de izciliktir. Beceri kazandıran, dayanıklılık geliştiren, serüven gereksinimini doyuran ve en önemlisi takım çalışmasını ve iş birliğini artıran izciliğe ne denli önem verilse azdır. Ancak, özel giysiler içinde törenlere katılmaktan öteye geçmeyen izcilikten bir yarar umulamaz.
Bu yaş çocuklarının bir başka özellikleri de kız-erkek olarak kümeleşmeleri ve oyunların buna göre ayrılık kazanmasıdır. Erkek çocuk, kızlar arasına karışırsa yeni kazandığı erkek kimliği zayıflar kaygısı içindedir. Erkekler kızları çıtkırıldım, şımarık ve sulu gözlü bulurlar!.. İlkokulun 2. ve 3. sınıfında bir erkek öğrenci, bir kızla yan yana oturmak istemez, erkeklik onuru incinir! Üstelik alay konusu olur. Bu yaşlarda " Ali Ayşeyi seviyor!" gibi bir şaka, çocuğu kızdırır ve ağlatır. Öğretmene kadar götürülür bu sorun. Aynı duyarlılık kızlarda da vardır. Onlarda oğlanları kaba, pis, terbiyesiz olarak görür, kendi aralarına almazlar. Oğlanlar birlik olup kızları kızdırmaktan, çantalarını düşürmekten, eşyalarını kapıp kaçmaktan hoşlanırlar.
Bu çağda önemli bir değişiklik, cinsel merakların yatışması ve durgun bir döneme girmesidir. Oyun çağındaki gibi anababaya soru sormazlar. Cinsel konulardan kaçar gibidirler.