AW-11189518860 Aile Evlilik Çift Danışmanı Dr. Ekrem Çulfa Koçluk ve Psikolojik Danışmanlık Merkezi 0533 3738123
Aİle İlişki Evlilik Danışmanı Uskudar Maltepe Kartal istanbul
ekremculfa@hotmail.com
EVLİLİK DE BEKARLIK DA ARTIK DAHA ZOR
02/02/2012 EVLİLİK DE BEKARLIK DA ARTIK DAHA ZOR
PSİKO- SOSYAL AÇIDAN :
Günümüz psiko-sosyal değişimlerinin en büyük göstergesi artık evlilik yapılarıdır. Artık hem evlenmek hem de bir evliliği yürütmek çok zorlaştı. Yaşamın stres oranının artması,stres ve zorlamalara bağlı olarak, insanların tahammül düzeyinin düşmesi, sorumluluk almayı ve ilişikleri sürdürmeyi zorlaştırmıştır. Sadece stres mi ? stresin yaşanılan toplumda yüksek olması sadece yeterli neden değil. Bunun yanında toplumsal paranoyalar, güvensizlikler de hem evlenmeyi hem de evliliği sürdürmeyi olumsuz etkilemektedir. Çocukluğumuzdan beri duyduğumuz “ erkek milletine- kız milletine güvenmemelisin, havasına-suyuna –kızına güvenmemelisin,”vb. gibi telkinler ile artık maalesef birbirimize güvenmiyoruz. Karşı cinse yaklaşımların başladığı ergenlik döneminden itibaren “yaklaş-kaç” çelişkisi artık sadece ergenliği değil tüm yaşamımıza hükmetmektedir. Ergenlik döneminde karşı cinse ilgi duyan biri, aynı zamanda da akranları tarafından “güvenme” telkini ile bir çatışmanın içinde bulur kendini. Bu nedenle sevmek- sevilmek, bağlanmak-uzak durmak arasında sıkışır kalır. Bu güvensizlik ileri de partnerinin her zaman yedeğini bulundurma şeklinde gösterir. Artık postmodern çağımızda yedek sevgili veya partner olması moda halini almıştır. Neden? Partnerine güvenmeyen birey, terk edilme korkusu, tatmin olamama, farklı beklentiler gibi nedenler ile hep bir kaygı ve güvensizlik yaşamaktadır. Bunun yanında evlilerde ise farklı bir paylaşım adına sadakatsiz davranışlar ve takıntılı düşüncelerden kurtulmak adına reel veya sanal yedek partnerler aramaktadır.Gerek bekarların güvensizliği ve sorumluluk almaktan kaçmak adına evlenme süresini hep ertelemeleri, gerekse evlilerin psiko-sosyal nedenlerden dolayı eleştirdikleri ama yaptıkları hataların nedenlerini incelemek gerekir. Evlilik yaşı da toplumsal değişimlere bağlı olarak yükselmektedir. Artık erkekler 35-40 arası bir hedef koyarken kadınlar,30 yaş altını pek düşünmemektedirler. Kadının 30 yaşına kadar bu süreci uzatmasının altında aynı zamanda ekonomik ve mesleki sorunları çözüp evlenmek, kendini evlilik öncesi ve sonrasında da güvene almak düşüncesi de vardır. Tabi sadece güvence ötesinde de yaşın ilerlemesi “ DOĞRU İNSAN” kavramını da tartışmamıza neden olmaktadır Hep soruyorum danışanlarıma ve eğitim verdiğim gruplara nedir doğru insan? Aslında cevaplar o genel ki? -Ahlaklı olsun- işi olsun, saygılı güvenilir olsun… olsun….olsun diye devem ediyor…peki evlenmek için yok mu ahlaklı güvenilir…… insan. Yoksa biz mi bulamıyoruz. Bu noktada cinsiyete göre yorum yapmak istiyorum. Kadınlar, her ne kadar şeklen etkilense de evlendikleri kişilerin işi ve mesleği artık seçimlerinde daha etkili.çok sevmek aşık olmak bile yetmiyor artık.. para, kariyer, güç.. kadınlar artık bu referanslara daha çok önem vermektedirler. Erkekler, temelde güzel kadın olması bir erkek için aslında ilk şart. Eğer erkeğin özgüveni yüksek ise,güzelliği ön plana alıyor. Ama güvensizlik ile hareket ediyorsa, standartlarının altında biriyle evlilik yapabiliyor.Veya bazı kriterleri es geçebilmektedir. İşte Sokrates in yorumu: Öğrencileri Sokrates’e sormuşlar: - Evlenmek mi iyidir, yoksa bekâr kalmak mı? Sokrates duraksamadan yanıtlamış: - Hiç fark etmez! Öğrenciler şaşırmışlar. İçlerinden biri üstelemiş: - Nasıl fark etmez üstadım? Birinde tek başınasınız, ötekinde hayat yoluna iki kişi devam ediyorsunuz? Sokrates söylediğinden şaşmamış: - Fark etmez. Çünkü ikisinde de pişman olursunuz. Sokrates’in öğrencileri bu yanıttan tatmin oldular mı olmadılar mı bilinmiyor. Bilinen bir şey varsa, evliliğin lehinde ve aleyhindeki evrensel külliyatın çok zengin olduğudur. Tayland ahalisine göre , “Evlilik, dışarıdakilerin içine girmek için, içindekilerin de dışına çıkmak için uğraşıp durdukları bir mapusane gibidir.” Türkler ise “Bekârlık sultanlık, evlilik krallıktır” deyip avunurlar Tabi sadece bu kadar değil. Mesela yine Sokrat ; “Mutlaka evlenin, eğer eşiniz (erkek yada kadın) iyi çıkarsa mutlu olursunuz. Kötü çıkarsa filozof olursunuz” diyor. Bu durumu yorumlarsak; eğer ilişkiniz boyunca eşinizi hep değiştirmek (adam etmek) için mücadele ediyorsanız siz iyi bir filozof olursunuz. Hatta bu konuda felsefe kürsüsünde ders verebilirsiniz. İlişkide karşıdakini ısrarla değiştirmeye çalışmak Türk deyimiyle “adam etmek” tamamen hayal kırıklığı ve gökyüzünü mızraklamaktır bence. Onun yerine adam olmuş birini tercih etmek gerekir. “bBize başvuran danışanlarımızın bu konuda en çok rahatsızlık duydukları nokta, eşlerinin(sevgililerinin) değişmemesi, kendi gözleriyle olaylara bakmamasıdır. Aslında biz onları değiştirmeye çalışırken, onlar daha fazla direnç göstermektedir. Bu bir uzlaşmadan çok güç gösterisi halini almıştır. Ama bunun farkında olmadığımız için partnerimizin değişmediğini görürüz. Fakat ,en samimi arkadaşı onu istediği zaman değiştirebilir.Burada önemli olan kullanılan dil ve amaçtır. Evliliklerin bu kadar zor yürütülmesinin bir başka nedeni ise,fedakarlıktan yoksun olmaktır.uzman olarak görev aldığım “Boşanmak istemiyorum” programındaki senaryoların tümünde hep ayın tema var: iletişim engelleri ve problem çözme becerileri yetersizlikleri. Burada Eğer eşiniz ile bütünleşememişseniz, onu bir yabancı gibi görebilirsiniz. Hatta onun sevgisinden ve sadakatinden şüphe edersiniz. Bunu test etmek adına ayrılmayı, boşanmayı da önerir,blöf yapabilirsiniz. Fakat bu gibi test yöntemleri tamamen yanlış ve ilişkiyi yıpratıcı uygulamalardır.Evliliklerde önerdiğim en büyük yöntem;şeffaf olmaktır. Eşinize veya sevgilinize açık olun. Duygularınızı ,düşüncelerinizi açık ve uygun bir ses tonuyla iletin. Bunu anlayamadığı için eleştirmek yerine üzüntünüzü bildirin. Evliliklerin zorluğunun bir başka nedeni ise bekarlık alışkanlıklarıdır. Özellikle güvensizlik, bağlı kalamamak,”hiç kimse vazgeçilmez” felsefesidir. Oysa evlilik, emek ve fedakarlık edilmesi gereken kutsal bir yuvadır. Ailenin temeli olan evliliklerde kutsallığına inanmayan bireylerin eşleri için fedakarlık etmeleri beklenemez. Evlenmek isteyen bireylerin aile kavramına inanmaları gerekir. Evlilik sadece aşk üzerine olmamalıdır. Evlilik tek bire neden üzerine de olmamalıdır. Evlilik bir bütündür. Sadece birkaç uyum yeterli değildir. Bu noktada evlilik teorileri şöyledir.: *tamamlayıcı evlilik *zıt çekicilik *benzerlik ilkesi. Benim önerdiğim yöntem,benzerlik ilkesidir. Evlenecek insanla benzerlikleriz evliliğin sağlamlığını arttırır. Aynı kültür, aynı değerler, inançlar,değerler, hayat felsefesi gibi konularda benzer biriyle evlenmek daha sağlıklı ve mantıklıdır. Bu nedenle hayatta en önemli iki seçim olduğunu düşünüyorum.EŞ_İŞ Doğru bir evlilik yaşamınızın tüm alanlarına etki edecektir. Evliliklerin zamanla değişimi de toplumun ruhsal ve sosyal yapısını göstermektedir.İnsanlar artık daha güvensiz, daha az sorumluluk almak istemekte, daha fazla bağımsızlık istemektedirler. Özellikle sosyal hayatın hızlı yaşanıldığı yerlerde hem evlilik yaşı hem de bireylerin birbirine olan güvensizlikleri daha fazladır. Bunun yanında ergenlikten gelen çatışmalar otuzlu yaşlarda da devam etmektedir.Özellikle “evlenilecek insan-eğlenilecek insan” ayrımı da son zamanlarda trendi yüksek olan bir söz. Yıllarca ilişki sürdürdüğü kişiyle evlenmemek bu sözün göstergesidir. Üniversite okuduğum yıllarda profesörümüz şöyle söylemişti: herkesle çıkarsınız , sonra el değmemiş, göz görmemiş birini bulup evlenmek istersiniz.” İşte bu cümlede de ruhsal çatışmalarımız mevcut. Yani hem yaklaş hem kaç. Aslında çıkmak istediğimiz kişi ile evlenmek istediğim kişi çoğunlukla aynı olmayabilir. Özellikle tecrübesiz kişiler merak ve bilgisizliğini gidermek için ilişki yaşamak isterler. Fakat tam olarak ne aradıklarını bilmedikleri için karşıdaki insanı da mutsuz edebilirler.Bu nedenle ilişkilerde beklentilerin net ve açık olması ilişkinin başlangıcı ve devamı için gereklidir. Yani genel olarak artık evlenmek ile bekar kalmak arasında insanlar düşündükçe zamanın ve yaşın ilerlemesini yarattığı farklı bir kaygı içinde kendilerini bulmaktadırlar. Yani kaygılarımız, çelişkilerimiz,korkularımız, yüksek boşanma oranları,yüksek stres faktörleri, tahammülsüzlük, sabırsız yaşam gibi nedenler hem evliliklerin yürümesini zorlaştırmakta hem de bekarların evliliğe karşı durmalarına neden olmaktadır. Serhat Yabancı Psikolojik Danışman-Eğitim danışmanı Bilgi Ve danışmanlık için: serhatyabanci@hotmail.com 05348747622 05055400977 Kadıköy-İstanbul ÖZEL GÜNLER
Bu haftaki yazımı özel günler üzerine yazmak istedim. Peki neden bazı
günlere anlamlar atfedilir? Takvime beraber bir göz atalım.. Anneler
günü, sevgililer günü,sizin veya sevgilinizin doğum günü, evlilik
yıldönümü,ilk çıktığınızın günün yıldönümü,ilk öptüğünüz günün yıl
dönümü, ilk sevişme, ilk çocuk 2 çocuk….. vs .vs..
Ekonomistler, bu gün olaylarını daha çok ticari kazanç ve ekonomik hareketlilik açısından değerlendirmekte iken, sosyologlar, toplumsal yaşamın anlamının azalması, psikologlar ise insanın kendini önemli hissetmesinin isteği olarak yorumlamaktadırlar. Toplumumuza baktığımız zaman son on yıl içinde özel günlerin kutlanması ve gündeme alınmasında ciddi bir artış var. Eskiden doğum ve anneler günü en baskın günler iken,şimdi yukarıda saydığım günler ve daha sayamadığım ve aklıma gelmeyen günler kutlanmaktadır.Çünkü biz toplum olarak eğlenceye düşkünüz aslında. Tabi eğlence sadece saz-söz değil ama, bizde eğlence şarkı,türkü halay dans ve göbektir.İşin içinde bir de pahalı hediyeler olursa artık özel gün “çok özel gün” oluverir. Biz erkekler bu özel günlerden pek haz almayız. Aslında alırız da hediye almaktan pek haz almayız. Hani bir de kafamızda şu düşünce vardır.Karşıdakine verdiğimiz değer ; acaba aldığımız hediyenin fiyatıyla mı endeksli? Bu aslında TV de maç izleyen biz erkeklerin, “çok bağırırsam takımım kazanabilir” saçmalığına benziyor gibi. Tabi erkeğin bu düşüncesinin altında biraz da kadının tepkisi ve tavrı yatar ki bu da erkekteki gizli kaygı (korku da olabilir ) dır. Özel günler, denildiğinde zihnimizde oturmuş kalıplardan dolayı daha çok hediye ile çağrışım yaratması materyalist yaklaşımların toplumda yükselmesinin göstergesidir. Oysa hediye alınmasının yanında yeni güncel yöntemler de oluşmuştur.Yeni dönem kutlama şekli sms dir. Artık hızlı en ucuz iletişim kısa mesaj ile kendimizi zor duruma bırakmaktan kurtarabiliriz. Hatta kayıtlı öğelerde, kayıtlı bir doğum günü, bayram ve yeni yıl mesajı olursa mesaj yazmak derdinden de kurtulmuş oluruz. Özel günlerin kutlanmasının ötesinde bir de hatırlanamama sendromu ve yaratıcılığı meşhurdur. Bir kişi için en zor an özel günün unutulması iken, en üretken an ise yine uygun bir açıklama ( yalan-bahane) bulmaktır. Genelde biz erkekler bu konuda çok unutkan iken artık yüksek maliyetlerden dolayı unutmamayı öğrendik. Çünkü unuttuğunuz zaman gönlünü almak için yapacağınız harcama artmaktadır.Bu nedenle telefonlarımızın hatırlatmalarını kullanmaktayız. Hatta şuan bu yazıyı okuduktan sonra (izin alarak) eşinizin telinin hatırlatmalarına bir göz atmanızı öneririm. Hediye almak ve vermek Osmanlılarla değil Sümerler ve Araplarla başlamıştır teknoloji geliştikçe ,globalleşme ile toplumlar ve kültürler iç içe girer , bir birlerini tanırlar.böylece toplumlar birbirlerini tanıyıp kültür alış verişinde bulunurlar her toplumun gelenekleri o toplumdan çıkıp diğer toplumları etkiler.Böylece özel günlerin sayısı ve çeşidi artmıştır kimi günler saçma olabilir.Anlamsız gelebilir. Hediyeleşme, sosyolojik olarak bakıldığında , Osmanlı döneminden beri süregelen bir adettir. Osmanlı padişahları ziyaretlerde hediyeler alır, hediyeler verirlerdi. Günümüzde de özel günlerde,mutlu anlarda,anı pekiştirmek, ve sembolleştirmek adına çeşitli metalar kullanılmaktadır. Hediyenin kişiler arası iletişimi arttırdığı olumlu etkilediği kaçınılmaz bir gerçek. Fakat insanları arası kurallar konulursa hediyesiz kutlamalar da mümkün. Hediyesiz kutlamalar,ilişkilerde oluşturulan ortak hukuk ve duygusal köprülerle olur. Peki hediye almanın anlamı ? Bizi önemli kılar, Değerli olduğumuzu bize hissettirir, Alınan hediyenin niteliği ile karşıdaki kişinin bizi tanıması hakkında fikir sahibi eder, Hediye alan kişi, sizin ihtiyacınızı keşfeder, Alınan hediye,karşıdaki kişinin sizinle ilgili yorumunu ve tanımlamasını içerir, Aldığınız hediye, karşıdakine düşünce ve duygularınızı aktarır, Aldığınız hediye ile karşıdakine,fedakarlığınızı gösterir, Aldığınız hediye ile günü kurtarırsınız, Aldığınız hediye ile ortama ayak uydurursunuz, Aldığınız hediye ile sosyal statünüzü simgelersiniz, Sonuç olarak hediye kültürü gerek sosyal gerekse psikolojik anlamlar taşımaktadır. Bu açıdan bakıldığında sosyal psikolojinin de temel alanına girmektedir.Hediyeni psikolojik tatmin ve etkisi ötesinde sosyal statü,sınıf ve gücün de bir göstergesi olabilmektedir. Serhat YABANCI Sosyalpsikolog- sos.psik.serhat@hotmail.com 7& 24 Eğitim Danışmanlık –Kadıköy-İstanbul ÖSS PSİKOLOJİSİ VE HAZIRLIK SÜRECİÖncelikle kazanmamız için nelere ihtiyacımızın olduğunu belirlememiz lazım. Çalışılacak bir oda, masa, sandalye, kitaplık,kırtasiye malzemeleri, konu çalışma kitapları, testler, deneme sınavı kitapçıkları,rahat kıyafetler, göz yormayan bir ışık, açık renk oda boyası,orta düzey oda ısısı,destekleyici bir aile, yeterli harçlık, yeterli beslenme,tekrar ve pratikler için ise destekleyici dershane veya etüt merkezi.( özel ders öğretmeni de olabilir). sınavdan önce ortalama konular bittikten sonra en az haftada 2 deneme çözmek gerekir. Yanlış çalışma şekilleri, • yatarak veya uzanarak çalışmak, • müzik veya televizyon izleyerek çalışmak, • Her gün evin farklı bir yerinde çalışmak, • Programsız çalışmak. Çalışmayı keyfiyete göre düzenlemek, • Ezberleme temelli çalışmak, • Tekrar ve soru çözümü yapmadan konuyu bitirmek, • Aklında başka bir plan varken ,sorun varken derse oturup çalışmak(çalışmaya çalışmak). • Yeterince dinlenmeden çalışmaya başlamak. Sınav çalışması ; Sınav süresini 180 dakika tutun, *Deneme sınavlarında yapamadığınız ya da yanlış yaptığınız soruların konularını tekrarlayın. *ortak alan tercihi yapacaksanız kendinizi 210 dakikaya uyarlayın. * Dengeli beslenin. * Uyku düzeninize dikkat edin. * Yorucu olmayan fiziksel egzersizler yapın. * Sınavdan sonra yaşayacağınız olumsuzluklar üzüntüler veya sevinçleri zihninizde yaşamayın. Çünkü sevinmek veya üzülmek için elinizde henüz bir gerekçe yok. Üzüntüyü ve sevinci sınav sonrasına erteleyin. * Başkaları ile sınavda göstereceğiniz performans hakkında tartışmaktan kaçının. Kendinizi başkalarıyla kıyaslamayın. * Sınav öncesinde sınavla ilgili “;Şu kadar net yapmalıyım”;, “;Dakikada en az bir soru çözmeliyim”; gibi koşullar üretmeyin. Çünkü oluşturacağınız bu tür koşullar sınav sırasında tehdit edici faktör haline gelebilir. Kaygı yaratacak cümlelerden, koşullandırmalardan uzak durmalısınız.-Meli,malı cümleler zorlama durumu yaratacağından kaygılanmaya neden olacaktır. Bunun yerine “ çalışıp elimden geleni yapacağım” demek daha rahat ve güven verici olmaktadır.Sınavlarda mutlak olarak bi strateji geliştirmek gerekir.Bu nedenle hangi testten başlayacağınıza ve nasıl bir strateji izleyeceğinize karar verin. * ÖSS’;de en çok soru gelen konulara yoğunlaşabilirsiniz. SINAVDAN BİR GÜN ÖNCE * Çalışmayı bırakın. Sevdiğiniz kişilerle, sevdiğiniz faaliyetleri yapın. Sakin bir gün geçirin. * Sınavda gerekli olan tüm belgeleri, araç-gereçleri hazırlayın. Unutmayacağınız bir yere koyun. * Sınavdan bir gün önceyi moral depolamak amacıyla değerlendirin. Çünkü moral en iyi dinlenme aracıdır. Bunun için sevdiğiniz etkinliklerde ve ortamlarda bulunun. * İyi uyumak için erkenden yatağa girmeyin. Bu durum uykuyu daha da kaçırabilir. Makul bir saatte yatın. Uyuyamıyorsanız sorun haline getirmeyin. Gevşeme tekniklerini kullanabilirsiniz.ÖSS ye çalışmanın aslında belli bir tarzı yok. Biz danışmanların sabit bir ders çalışma programı yoktur.Herkese aynı ders çalışma programı verilmez. Ders çalışma programı kişinin danışmanı ile birlikte kendine göre düzenlemesi daha doğru olur.Ama danışman sadece yönlendirir. “Şu şekilde çalış veya çalışma gibi” öneriler öğrencinin tarzını ve karakterini bilmeyen biri tarafından söylenirse havada kalır.Ama genel olarak insanın algısal yapısı gereği bazı püf noktalar vardır.mesela rahat bir beden ve uygun ortamda çalışmak gibi. Aslında çok çalışmak, kesin kazanmak değildir. İşte bu noktada biz danışmanlar koçluğunu aldığımız öğrencilere doğru yöntem ve doğru hedef için rehberlik yapıyoruz. Başarısızlığın nedenleri sadece az çalışmak değildir. Eğer aynı yöntemleri defalarca kullanıyorsanız hep aynı sonucu almanız kaçınılmaz olacaktır.Bu nedenle bazen başarısızlık sadece çalışmamak değil, yanlış yöntem kullanmak değil, çok çalışmak veya programsız çalışmaktır.Devamlı,ara vermeden çalışmak bedeni çabuk yoracağından,çabuk sıkılmaya ve bırakmaya neden olacaktır. sınavdan önce; *en geç 15 mayıs a kadar konu çalışmanın bitmesi, *konu tekrarlarına başlanılması, *Konular bittikten sonra,günde en az 400 soru çözülmeli, *gezilere gidilebilir, *sinemaya gidilebilir, * hobiler ve hafif sporsal faaliyetler yapılabilir, *arkadaşlarla beraber sosyal etkinlikler yapılabilir. *dershanelerin denemelerine girmeli,.Gerek akademik gerekse sosyal-kültürel faaliyetleri sürdürerek hem bilgisel ve test tekniğimizi geliştiririz. Hem de vücudumuzdaki enerjiyi doğru şekilde kanalize ederiz. Özellikle konu tekrarı unutkanlığın en büyük çözümüdür.Çünkü unutkanlık konun yeterince gündemde olmaması ve kontrol edilmemesinden kaynaklanır.Özellikle konuların özetlerinin çıkarılması , önemli yerlerinin altının çizilmesi, tekrar edildikten sonra konuyla ilgili soru çözülmesi de önleyici ve destekleyicidir. SINAV GÜNÜ * Kalktığınızda kaygı hissediyorsanız derin nefes alma egzersizleri uygulayabilirsiniz. * Ilık bir duş alın. * Sınav sabahı dengeli ve doyurucu bir kahvaltı yapmaya gayret edin. Sınavda enerjiye ihtiyaç duyacaksınız. * Sınav saatini dikkate alarak biraz daha erken uyanın. Yola çıkmadan önce bir kez daha evraklarınızı kontrol edin ve üzerinize rahat edebileceğiniz kıyafetler giyin. * Yanınıza bir veya yarım litre su alın. * Kesinlikle yatıştırıcı almayın. *1 saat önceden sınav yerinde olun. • SINAV SALONUNDA * Sınav salonunda sıranızı öğrendikten sonra varsa tuvalet ihtiyacınızı giderin. * Heyecanlandığınızı fark ettiğinizde paniğe kapılmayın. Hissettiğiniz heyecanın doğal olduğunu ve sınava giren her aday gibi bu heyecanı sizin de hissettiğinizi kendinize hatırlatın. * Soru kitapçıkları dağıtıldığında kitapçık türüne dikkat edin ve kitapçık türünü cevap kâğıdındaki ilgili yere kodlayın. * Dağıtılan cevap kartındaki basılı bilgilerin size ait olup olmadığını kontrol edin. Kodlanması ve yazılması gereken yerleri yazıp kodlayın. * Soru kitapçığının kapağındaki adı, soyadı ve ÖSYM no bölümlerini doldurun. Sayfaları inceleyip eksik ya da hatalı sayfa olup olmadığına dikkat edin. * “;Kendime güveniyorum, bu sınavı başaracağım”; deyip, güçlü olduğunuz bölümden yanıtlamaya başlayın. * bildiğiniz kısımdan başlayın. *bilmediklerinizi veya boş bıraktıklarınızı yuvarlak içine alın. * Bir soruyu yapamadığınızda diğer soruları okurken yapamadığınız soruyu zihninizden atmaya çalışın. * Bir soru üzerinde gereksiz zaman harcamayın. Cevabından emin olmadığınız soruları boş bırakın. Hızla diğer sorulara geçin, çünkü ileride kolay sorular vardır. Ayrıca ÖSS’;de 4 yanlış 1 doğruyu, OKS’;de 3 yanlış 1 doğruyu götürmektedir. * Cevaplama bitince son bir kontrol yapın. * Başka adayların ne yaptığıyla ilgilenmeyin *dikkatiniz dağıldığında kalemi bırakıp otuz saniye veya 1 dakika kadar dinlenin. • Cevap Kağıdınızı ve kitapçığı teslim etmeden önce doldurulması gereken yerleri tekrar inceleyin. • Artık sınavınız başarıyla bitmiştir. • GEÇMİŞ OLSUN Serhat Yabancı Psik.Dan. Eğit.Uzmanı 7 & 24 Eğitim- Psikolojik Danışmanlık Merkezi Rıhtım- Kadıköy |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
ilişki bağımlılığı - 03/02/2012 |
nedir ? nasıl yaşanır ve tedavisi..0505 540 09 77 0 216 371 33 83 |